ÇÜNKÜ BABAM SEYREDİYOR
Ortaokulda okuyordum kısa bir süre önce annemi kaybetmiştim, babamla birlikte yaşıyorduk. Babamla aramızda çok güzel bir dostluk vardı. Okulun futbol takımındaydım. Ama, ufak-tefek bir yapım ve birazda tecrübesizliğim nedeniyle hocam bana bir turlu maçlarda görev vermiyordu. Bu yüzden, her maçta yedek kulübesinde oturuyordum. Buna rağmen, babam hiçbir maçı kaçırmaz ve hep ayağa kalkıp tezahürat yapardı.
Liseye girdiğimde sınıfımın yine en sıska öğrencisiydim. Fakat babam beni hep futbol oynamaya teşvik etti, bununla birlikte, eğer istemezsem oynamayabileceğini de belirtti. Futbolu seviyordum ve takımda kalmaya karar vermiştim. Her idmanda elimden geleni yapıyor ve takımın as oyuncularından biri olmaya çalışıyordum. Bütün lise hayatım boyunca hiçbir idmanı veya maçı kaçırmadım. Ama sürekli yedek kulübesinde oturmaktan da kurtulamadım. babam ise her zamanki gibi tribünlerde yerini alıyor ve beni destekleyici tezahüratlarda bulunmaya devam ediyordu.
Üniversiteye başladığımda futbol benim için önemini Kaybetmeye yüz tuttu, ama yine de elimden geleni yaptım. Herkes benim okul takımına giremeyeceğinden emindi ama ben girmeyi başardım. Takımın antrenörü beni listeye dahil ettiğini, çünkü her idmana yüreğimi koyduğumu ve takımın diğer üyelerini de şevke getirdiğimi itiraf etti.
Takıma girebildiğimi öğrendiğimde o denli heyecanlandım ve sevindim ki, soluğu en yakın telefon kulübesinde aldım ve babama müjdeyi verdim. Benim bu mutluluğumu paylaşan babam, Benim Oynadığım maçların sezonluk biletlerini göndermemi istedi.
Üniversitedeki 4 yıl boyunca hiçbir idmanı kaçırmadım, ama ne yazık ki hiçbir maçta oynayamadım. Futbol sezonunun sonlarına doğru, büyük bir eleme maçının idmanı için sahaya çıkmaya hazırlanırken yanıma, elinde bir telgrafla antrenör geldi.
Telgrafı okuyunca içimde öyle bir acı öyle bir sessizlik oldu ki, Güçlükle yutkunarak hocama şunları söyleyebildim: “Bu sabah babam vefat etmiş. İzninizle bugünkü idmana gelmesem?”
Hocam kolumu şefkatle omzuna doladı ve “Bu hafta dinlen evlat” dedi, “Cumartesi günkü maça gelmeyi de aklından geçirme.” Cumartesi geldi çattı, ama okul takımının durumu hiç de iyi değildi. Maçın sonlarına doğru, soyunma odasına sessizce girdim, formamı ve futbol ayakkabılarımı giyip sahanın kenarına çıktım. Antrenör ve oyuncular bu kadar kısa sürede beni tekrar aralarında görmekten dolayı son derece şaşırmışlardı.
Hocamın yanına gidip “Lütfen izin verin oynayayım” dedim. “Bugün oynamak zorundayım.” Hocam önce beni duymamış gibi davrandı. Böylesine zor bir eleme maçında takımının en kötü oyuncusunu sahaya çıkarmasına imkan olmadığını düşünüyordu. Ama o kadar ısrar ettim ki, sonunda ikna oldu :“Pekala, oyuna girebilirsin.” dedi
Oyuna girmemin üstünden çok geçmemişti ki, hem hoca, hem oyuncular, hem de maçı izleyenler gördüklerine inanamadılar. Daha önce hiç oynamamıştım ama her hareketimi ilgiyle izleyip heyecanla izleyip attığım her pasın isabetli olmasına şaşırıyorlardı. Karşı takımın oyuncuları beni durduramıyordu. Koşuyor, pas veriyor, savunmaya yardım ediyordum ve maçın yıldızı olmuştum adeta.. Sonunda, Takımım aradaki farkı kapattı, nihayet atılan bir golle de beraberliği yakalamıştık. Ve son saniyelerde topu tek başıma sürükleyip herkesi geçtim ve galibiyet golünü attım. Maç bitmişti.
Okulunun taraftarları sevinç çığlıkları atıyor, arkadaşlarım beni omuzlarında taşıyordu. Seyirciler tribünleri terkettikten, oyuncular duşlarını alıp soyunma odasını boşalttıktan sonra, köşede tek başıma sessizce oturduğumu fark eden takımın hocam yanıma gelip “Evlat, inanamıyorum. Bugün bir harikaydın” dedi. “Sana ne oldu, bunu nasıl yaptın, anlat bana!”dedi
Hocama baktım, gözlerime yaşlar doldu ve ağzımdan şu cümleler döküldü: “Babamı kaybettiğimi biliyorsunuz. Peki onun gözlerinin görmediğini biliyor muydunuz?” Zorlukla yutkunarak, gülümsemeye çalıştım: “Babam bütün maçlarıma geldi, çünkü görmediği halde beni desteklemek istiyordu. Ve ilk defa bugün beni oynarken görebilirdi. Ben de bu fırsatı kullanmak ve oynayabildiğimi ona göstermek istedim!”